Şu Amerikalılar’ın çok sevdiğim bir özellikleri var. Artık okulda mı öğretiyolar, evde anaları babaları mı yetiştiriyor, nasıl oluyor bilmiyorum ama sahip oldukları yeteneğin çok çabuk farkına varıyolar. Ellerindeki eserin/ürünün kalitesini çok doğru değerlendiriyolar. Bu sadece sanat sepet mevzularında değil her konuda böyle. Vakit kaybetmiyolar ve yeteneği harcamıyolar, anında gelsin başarı öyküleri, anında gelsin para. Biz sanat sepetten dalıp olaya girmeye çalışalım.
Hikayemiz: Rocky Balboa mı Sylvester Stallone’dan çıkar Sylvester Stallone mu Rocky Balboa’dan?
İtalyan
Aygırı Sylvester, yalan yok gerçekten İtalyan göçmeni bir babanın oğludur. Annesi
yarı Fransız, yarı Alman’dır. Adamın kütük II. Dünya Savaşı haritası gibi. Her başarı
öyküsünün ilk şartı olan fakirlik tabii ki bu öyküde de mevcut. Oyuncu olmak
isteyen, yanında senaryo yazarlığını da hayal eden Sylvester uzun süre adam
gibi bir iş bulamaz. Küçük çaplı bazı filmlerde figüranlık yaparak ve porno filmlerde
oynayarak geçinmeye çalışır. Bu arada ailesinden ufak çaplı da olsa maddi
manevi destek alır. Alır tabi adamın dede İtalyan, porno dahi olsa çocuk işini
yapıyor diyor, normal buluyor. Benim dede Malatyalı, duysa beni hamam
takunyasıyla son nefesimi verene kadar döver. Neyse günlerden bir gün evde aç,
susuz, besleyemediği için satmayı düşündüğü köpeğiyle TV izlerken
Muhammed Ali-Chuck Wepner maçına denk gelir. Ordan pat ilham gelir ve 3 (üç)
günde Rocky’nin senaryosunu yazar.
Hikayemiz tam da burada başlıyor. Daha doğru düzgün bir aktör bile değilken bizim Sylvester aynı zamanda bir senarist olarak da anılmak istediğini söylüyor ve hiçbir arkadaşı kendisiyle dalga geçmiyor. İşte bu niyetlerle çoşan abimiz kolunun altında yeni bitirdiği senaryo, kapı kapı yapımcı geziyor fakat tüm kapılar yüzüne kapanıyor. Uzatmayayım en sonunda birilerini ikna ediyor. Sıkı pazarlık, yok sen oynayamazsın, yok illa ben oynicam, o zaman filmi çekeriz ama sana para vermeyiz, tamam olur diyerekten sonuçlanıyor. Yani bizim aygır bu senaryoda oynarsa aktör olarak da patlayacağını çok iyi biliyor. Çünkü hepinizin malumu abi büyük bir yetenek değil, patlaması için böyle büyük bir filme ihtiyacı var. Şimdi yukarıdaki naçizane tespitimize gelelim. Adamın elindeki senaryo çok iyi, adam bunun fazlasıyla farkında. 1975 senesinde filmi yazıyor. Yapımcı kovala, bul, masa başı çalışma, ön hazırlık, çekim, çekim sonrası işler derken film 1976 senesinde gösterime giriyor. Yani arkadaş bütün bu mitolojik macera topu topu bir sene sürüyor. Biyografisinde çok sıkıntı çekti diye girmişler buraları. Lan çekse nolur, hepsi hepsi bir sene. Şimdi aynı maçı ben izlesem, etkilenip aynı filmi yazmak istesem, eşe dosta “abi şöyle bi film yazim diyorum ya” diye diye iki sene geçer, iki senede yazsam, iki senede çekmeye çalışsam etti sana 6 yıl, hadi bakalım. Ben de senarist olarak anılmak istiyorum, üstelik hiç aktörlükte gözüm yok, bi temiz 12 senedir. İşte elin oğlu kumarı öyle bir oynuyor ki filmi bir koyuyor hop 10 dalda Oscar adayı, tak en iyi film dahil 3 adet Oscar, oldu ya.
Film güzel Allah için, seviyoruz. Bütün iyi filmlerde olduğu gibi müzikleri de güzel. Proje tasarımı olarak o kadar başarılı ki altılamaya dönüştü. 2002 senesinde soruyolar bizimkine yeni Rocky filmi olacak mı diye? Bunun için çok yaşlıyım diyor ve 2006’da “Rocky Balboa”’yı çekiyor, buyur. Zaten yeni filmleriyle gişede battıkça, parası bittikçe devam filmleri çekmekle meşhur bizim İtalyan aygırı. Jet Fadıl gibi.
Benim
Rocky efsanesiyle adam gibi tanışmam çoğu yaşıtım gibi Star 1’de gösterilen “Rocky
4” sayesinde oldu. Serinin ilk üç filmiyle, bu arada iki adet de Rambo filmiyle Amerikan
rüyalarına hizmet ederek Reagan’ın kankası olan Sylvester, yeni filmde tabii ki
bu hizmetine devam edecekti. Azılı düşman komünist Sovyetler’e döve döve ders
vermesi gerekiyordu. Filmin konusuna girmicem hepimiz biliyoruz. Ama izledikten
sonraki gün okula gittiğimde bugün gibi hatırladığım bir şey fark etmiştim;
hepimiz Ivan Drago’yduk. Hiçbirimiz Balboa değildik . Çünkü afedersiniz ama
hepimiz biliyorduk ki Drago, Balboa’yı döver sonra da çiğ çiğ yer. Adam beton
gibiydi yau Balboa kim.
O zamanlar Rus salatasının Amerikan salatası olarak anılmaya başladığı dönemlerdi, maalesef Drago hayranlığımızı dile getiremedik,
gizli gizli sevdik. Ama Rocky’ydi bu, zenciyi dövdüğü gibi gomonist köpeği de
dövmesini bilirdi. Aslan Rocky, ay pardon aygır Rocky. Nasıl dövmesin, aynı sene
Rambo olarak ikinci kez Vietnam’a gidip Charlie tokatlamıştı. Bakın bu sayede
adam hala iş tutuyor. Nicholas Cage bitti, Bruce Willis bitti, John Travolta
aynen volta ama Stallone bitmedi çünkü memleketine ve daha önemlisi popüler
kültüre hepsinin toplamından fazla hizmeti var. Filmin meşhur sahnelerinden birinin
çekildiği merdivenlerde adamın heykeli var mesela. Bu arada Travolta demişken,
Sylvester, “Saturday Night Fever” gibi güzelim bir filmin devamı olan “Staying
Alive” adlı berbat filmin ortak yazarı ve yönetmenidir, izlemeyin sakın.
Stallone’nin
sinema ve popüler kültüre hizmeti bunlarla bitmiyor elbette. Mesela “Die Hard”’dan
gelen teklifi kabul etmemiş, helal, aferin. Mesela “Coming Home” filminde
oynamayı istememiş, yerine oynayan Jon Voight, Oscar almıştır. Adam vizyon
sahibi bak oynayıp mındar etmemiş filmi. Yahu o da bişey mi, “Superman”’de oynamayı reddetmiş, düşünün o kadar iyi bir adam. Dur dur reddettiği filmler
arasında daha neler var: “Pretty Woman”, “Basic Instinct”, “Pulp Fiction”…
hepsi ne kadar da doğru kararlar, Sylvester sayesinde hepsi iyi film. Teşekkürler
koca yürekli aygır.
İşte
ringe Amerikan bayraklı şortla çıkan İtalyan. Seni çenendeki felçle,
steroidlerinle, komik olmayan komedi filmlerinle seviyoruz.
Bonus 1:
Genç Sly, Woody Allen’ın “Bananas” filminde figürankene:
Bonus 2: Sylvester
Stallone, aynı filmle en iyi senaryo ve en iyi erkek oyuncu dallarında Oscar
adayı olan üçüncü kişi. Diğer ikisi; C.Chaplin ve Orson Welles... Ne diyim ki şimdi tövbe estafullah.
Bonus 3:
(Big Gang Leader Gökay Süngü’ye teşekkürlerimle)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder